Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde çok uzak bir ülkenin, ünlü bir şehrinde, ismiyle ün salmış ve büyükten küçüğe herkesin ilgi odağı olmuş ‘’Trenler Diyarı’’ diye bir diyar varmış. Bu diyarda, birbirinden güzel, sayıca çok olan ve rengârenk trenler yaşarmış. Bu trenler, günlerini dostluk ve mutluluk içinde geçirirlermiş. Dünyanın çeşitli yerlerinden birçok insan, sırf bu trenleri yakından görebilmek ve bu trenlerle yolculuk yapabilmek için trenler diyarına gelirlermiş. Bu rengârenk trenlerin, ayda bir koruyucu bakımları yapılırmış. Bu bakımlar, trenlerin arıza belirtisi olmadan ve olası bir arızaya karşı önlem almak ve arızaların önüne geçilmesi adına yapılması gereken düzenli bakımlarmış.
Günler birbirini kovalarken, bizim trenlerin bakım zamanı gelip çatmış. Bütün trenler özenle sıraya girip bakımlarını yaptırmaya hazırlanırken Bob isimli tren söze atlamış; “Benim bakım yaptırmaya ihtiyacım yok, ben kendimi çok iyi hissediyorum, benim arızam da yok.” Demiş. Bunu duyan gözlüklü bilge tren, Bob’a şöyle demiş; “Bob, senin kadar bizler de kendimizi iyi hissediyoruz, üstelik bizim de arızamız yok. Biliyorsun ki, bizler insan taşıyoruz. Haliyle insanların canları bizlere emanet. Bob, insanlar bize güveniyor ve çok uzaklardan bizleri daha yakından görebilmek için yanımıza kadar geliyorlar.” Demiş. Bob ise inatla itiraz etmeye devam etmiş; “Benim işime karışma bilge tren, sen gidip kendi bakımlarınla ilgilen, beni düşünme. Ben evime gidip biraz dinlenmek istiyorum.” Demiş ve gözden kaybolmuş. Bütün trenler bakımlarını özenle yaptırmışlar ve kısa bir molanın ardından insanları, istasyondan istasyona taşımaya devam etmişler. Günlerden bir gün Bob, rayların üzerinde çuf çuf çuf diye heyecanla gidiyorken, frenlerinin basmadığını fark etmiş. Telaş etmemeye çalışıyormuş, çünkü içinde insanlar varmış. İstasyona az kalmış ve artık yavaşlaması, ardından da durması gerekiyormuş. Bob, bütün gücüyle frene basıyormuş ama hiçbir işe yaramıyormuş. “Eyvah! Ben şimdi ne yapacağım?” diye düşünmeye başlarken, tren önce raylar üzerinde sarsılmaya, sonrada yavaşça devrilmeye başlamış. Trenin içindeki insanlar çok korkmuşlar ve bir an önce inmek istiyorlarmış. Tren, eğimli bir şekilde devrilince, içindeki insanlar panik ve korku içinde oradan kaçıp uzaklaşmışlar. Bob’un ise canı çok acıyormuş, yerinden kalkacak gücü de yokmuş. Canı o kadar çok acıyormuş ki ağlamaya başlamış. Bob’un arkadaşları tamirciyi aramışlar ve tamirci gelip Bob’un arızasını onarmış. Gözlüklü bilge tren, Bob’un yanına giderek; “İyi misin Bob? Ağrın var mı? Kendini nasıl hissediyorsun?” diye sormuş. Bob, bilge trenin yüzüne bakamıyor, çok utanıyormuş. Kısık bir sesle; “İyiyim bilge tren, iyiyim. Sen haklıydın, ben kendime o kadar çok güveniyordum ki, arızam olacağını hiç düşünmeden hareket edip bütün bakımlarımı ihmal ettim. Oysa seni dinlemiş olsaydım kaza yapmayacaktım. Ben çok üzgünüm, çok özür dilerim. Bundan sonra ne yapmam gerekiyorsa, hepsini aksatmadan yapacağım. Sana söz veriyorum, ben hatamı anladım.” Demiş.
Bob, gerçekten de bakım zamanı geldiğinde, arkadaşlarından önce sıraya giriyor ve bakımlarını yaptırıyormuş. Artık kendisini eskisinden daha da iyi hissediyormuş. İnsanlar da Bob’la yolculuk etmekten oldukça keyif alıyorlarmış. Hatta insanların ilgisi Bob’a daha da artmaya başlamış. Masal da burada bitmiş. Evet, çocuklar bir başka masalda görüşünceye dek kendinize çok iyi bakın.
Uzun masal okumayı seviyorsanız Uzun Masallar kategorimizi inceleyebilirsiniz.