Bir zamanlar, küçük bir kasaba da yaşayan Ayla isminde sevimli bir kız varmış. Ayla 2.sınıf öğrencisiymiş, her gün okuluna gider, okuldan sonrada anneannesinin evine gidermiş. Akşam olduğunda annesi ve babası Ayla’yı oradan alırmış.
Ayla, anneannesinde vakit geçirmeyi çok severmiş. Çünkü anneannesinin evinin arkasında kocaman bir bahçe varmış. Bu bahçede her çeşit çiçek ve meyve ağacı varmış. Ayla, her fırsatta bahçeye gider, çiçeklerle konuşur, ağaçların gölgesinde kitap okurmuş. Günlerden bir gün Ayla, okuldan çıkıp anneannesinin evine gitmiş, eline kitabını alıp en büyük ağacın gölgesine oturup, sırtını ağaca yaslamış. Tam kitabını okumaya başlamış ki, çimlerin arasından parlayan bir taş görmüş. Taşı eline almış ve yakından incelemiş. Taşın üzerinde garip işaretler varmış. Ayla, bu taşı anneannesine göstermek için koşarak eve gitmiş. Anneannesi taşı görür görmez gülümsemiş ve “Bu taş, bahçenin sırlarını açığa çıkarabilir,” demiş. Ayla bu sözlere çok şaşırmış. “Ne gibi sırlar anneanne?” diye sormuş. Anneanne “Sen bu sırrı çözersin güzel kızım” demiş. Ayla çok heyecanlanmış hemen bahçeye geri dönmüş ve taşı yere koymuş. Taşı yere koyduğunda birden bire bir kapı açılmış! Kapıdan geçip gittiğinde, karşısında konuşabilen hayvanların olduğu renkli bir dünya bulmuş. Ayla gördüklerine inanamamış, yeni arkadaşlar edinmiş. Kuşlarla şarkılar söylemiş, kelebeklerle dans etmiş ve sincaplarla oyunlar oynamış.
Ayla, her yerde anneannesinin sesini duymaya başlamış. Her yerden “Ayla Ayla Ayla” sesleri yükseliyormuş. Ayla sese doğru gitmeye çalışırken birden anneannesinin kafasını okşadığını hissetmiş ve gözlerini açtığında bunların hepsinin bir rüya olduğunu anlamış. Küçük Ayla gördüğü rüyadan çok mutluymuş, bir gün gerçekten bu bahçenin sırrını çözeceğini biliyormuş. Bu hikayede burada bitmiş.
Daha fazla kısa hikaye okumak isterseniz Kısa Hikayeler kategorimizi inceleyebilirsiniz.