Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, ıssız bir diyarda Kalimera isminde bir ördek dünyaya gelmiş. Kalimera’nın bir sürü kardeşi varmış. Kalimera ve kardeşleri annelerinin peşinden bir an olsun ayrılmazlarmış.
Bir gün yavru Kalimera, ailesiyle birlikte kırlarda dolaşırken bir kuğu görmüş ve onu çok beğenmiş. Kuğunun yanına giderek “Merhaba” demiş. Güzel Kuğu, yavru Kalimera’ya alaycı bir bakış atmış ve yanından uzaklaşmış. Kalimera çok üzülmüş. Ailesinin yanına dönmek için arkasına baktığında kocaman bir boşluk görmüş. Ne kadar arasa da ailesini bulamamış. Yavru Kalimera, ailesinin onu terk ettiğini düşünmüş. Sonrasında ailesinin suçu olmadığını, onların yanından ayrılarak aslında kendisinin yanlış bir şey yaptığını fark etmiş. Kuğunun güzelliğine kendini kaptıran Kalimera çok pişman olmuş. İlk defa ailesinden ayrı kaldığı için çok korkuyormuş. Yalnız kalmak için çok küçük ve deneyimsiz olan Kalimera, ailesini bulmak zorundaymış ve vakit kaybetmeden yola koyulmuş. Kalimera, ailesini ararken uzaklardan bir melodika sesi duymuş. Sesi duyar duymaz dans etmeye başlamış. Daha önce hiç dans etmeyen Kalimera, müzik sihirli bir şey demek ki diye geçirmiş içinden. Ayakları müziğin ritmine göre hareket ediyormuş. Kuğuyu görünce gözlerinin, müziği duyunca da ayaklarının kontrolünü kaybeden Kalimera, güzel şeyler karşısında kendini kaybettiğini anlamış. Bunun için kendisine kızmış. Bir yandan daha kontrollü olması gerektiğini düşünüp bir yandan da dansına devam ederek ilerlerken sert bir cisme çarparak düşmüş ve yuvarlanmaya başlamış. Gözlerini açtığında karşısında uzun kulaklı bir hayvan duruyormuş. Biraz düşününce karşısındakinin daha önce annesinin bahsettiği tavşan olduğunu anlamış. Tavşan, Kalimera’nın yanına gelmiş. “Ayağın havucuma takıldı. O havucu yolun ortasına bırakmamam gerekiyordu ama melodika çalarken her şeyi unutuyorum. Neyse ki iyi görünüyorsun. İyisin dimi?” Demiş Kalimera, iyi olduğunu söylemiş. “Merhaba ben Kalimera” diye eklemiş. Tavşana ailesini görüp görmediğini sormuş. Tavşan da Kalimera’ya kendini tanıtmış. İsminin Ayşegül olduğunu, tanıştıkları için çok memnun olduğunu fakat Kalimera’nın ailesini görmediğini söylemiş. Kalimera, ailesini bir daha asla göremeyeceğini düşündüğü için biraz daha üzülmüş. Kalimera’nın üzüldüğünü görünce Tavşan Ayşegül’de çok üzülmüş ve ona yardım etmek istemiş. Kalimera’ya “Ben Melodika adında bir ülkeye gidiyorum. Orada tavşanları çok severlermiş. Herkes bir tavşan sahiplenirmiş. Kendime bir aile bulmak ümidiyle yola çıktım. İstersen benimle gel. Belki yolda ailene rastlarız. Hem yalnız kalmamış olursun. Ormanda tek başına dolaşmak için fazla küçüksün.” Demiş. Kalimera, yalnız kalmaktan korktuğu ve ailesini bulmak istediği için bu teklifi hemen kabul etmiş ve birlikte yola koyulmuşlar.
Ayşegül melodika çalıyor, Kalimera ise dans ediyormuş. Bu sayede upuzun yollar onlara kısacık geliyormuş. Yorulduklarında oturup sohbet ediyorlarmış. Acıktıklarında Tavşan Ayşegül, Kalimera ile havucunu paylaşmış. Kalimera, hayatında ilk defa ailesi dışında birine güvenmiş. Bir arkadaşı olduğu için mutlu olsa da aklı sürekli ailesindeymiş. Acaba onlar da beni arıyor mudur? Beni göremeyince çok üzülmüşler midir? Diye düşünmekten kendini alıkoyamıyormuş. Kalimera, karmaşık duygular içindeyken Tavşan Ayşegül de yeni bir arkadaşı olduğu için çok sevinçli, kendisine bir aile bulacağını düşündüğü için de çok heyecanlıymış. Sonunda Melodika ülkesine gelmişler. Bu ülkenin büyüleyici bir güzelliği varmış. Gökyüzü kuş doluymuş, yemyeşil ağaçlar, rengarenk çiçekler, masmavi gökyüzü ve neşeli binlerce insan varmış. Kalimera, insanları görünce korkmuş. Çünkü ondan çok daha büyüklermiş. Tavşan Ayşegül onu sakinleştirmiş. “Büyük olmaları sana zarar verecekleri anlamına gelmez.” Demiş. “Kötü kalpli olanlar sana zarar verir, iyi kalpli olanlar ise sana yardım eder. Kötü kalpli ve iyi kalpli kişileri birbirinden ayırmalısın.” Yollarına devam ederken çikolata satan bir ayıcıkla karşılaşmışlar. Bu ayıcığın ismi Bulig’miş ve oldukça kötü kalpli bir ayıcıkmış. İlk karşılaştıklarında ikisi de Ayıcık Bulig’in kötü kalpli olduğunu anlamamışlar. Ayıcık Bulig, Kalimera ve Tavşan Ayşegül’e yaklaşıp “Siz de kimsiniz?” demiş. Ayşegül, ailelerini aramak için Melodika ülkesine geldiklerini söylemiş. Kötü kalpli Ayıcık Bulig, ülkede yeni olduklarını öğrenince iki arkadaşı kandırmak istemiş ve hemen kötü bir plan kurmuş. “Ailenizin nerede olduğunu biliyorum. Beni takip ederseniz sizi ailenize götürürüm.” Demiş. Tavşan Ayşegül ve Kalimera, ailelerini bulacakları ümidiyle hiç sorgulamadan kötü kalpli Ayıcık Bulig’in peşine takılmışlar. Yolda yürürlerken ikisi de çok sevinçliymiş. Tavşan Ayşegül, melodika çalıyor, Kalimera ise dans ediyormuş. Bir anda ayak sesleri duymaya başlamışlar. Bu küçük bir kız çocuğunun ayak sesleriymiş. Ayak sesleri git gide yaklaşıyormuş. En sonunda ayak seslerinin sahibi olan Prenses görünmüş. Prenses, çok baskılı büyütülen bir kızmış. Anne ve babası onun büyüyünce su gibi bir kız olacağını hayal ediyor ve onu bunun için yetiştiriyormuş. Sarayın bahçesinden ilk defa dışarı çıkan Prenses, Tavşan Ayşegül’ün çaldığı melodika sesini duyunca dayanamamış ve dans etmeye başlamış. Tam o sırada bakıcısı onu saraya geri götürmek için yanlarına gelmiş. Prenses, bakıcısıyla giderken Tavşan Ayşegül ve Kalimera’yı da gizlice eteğinin içine saklayarak saraya götürmüş. Kötü kalpli Ayıcık Bulig, planını gerçekleştiremediği için çok sinirlenmiş. Tavşan Ayşegül ve Kalimera ise kendilerine bu kadar hızlı aile buldukları için şaşkınmış. İki arkadaşın kalbi çok temiz olduğu için Ayıcık Bulig’in kötü planı bile onlar için iyilik doğurmuş.
Prenses, Tavşan Ayşegül ve Kalimera’yı saraydaki odasına girer girmez eteğinden çıkarmış. İki arkadaş şaşkın bir şekilde çevrelerine bakınmışlar. Prenses, Kalimera ve Tavşan Ayşegül ile tanıştıktan sonra onlara nerede olduklarını anlatmış. Melodika sesini çok sevdiği için onları yanına aldığını söylemiş. Tavşan Ayşegül’den tekrar çalmasını rica etmiş. Tavşan Ayşegül, prensesi kırmamış ve melodika çalmaya başlamış. Hep birlikte dans edip eğlenirlerken aniden kapı açılmış ve içeri hizmetlilerden biri girmiş. Prenses’in babası olan Kral Melo’nun Prenses’i yemeğe çağırdığını söylemiş. Prenses, ailesinin sözünden asla çıkmayan bir kız olduğu için hemen yemek sofrasına doğru koşmuş. Kalimera ve Tavşan Ayşegül, odada kalakalmış. İçinde bulundukları durumun şokunu atlatınca ne yapacaklarını konuşmaya başlamışlar. Tavşan Ayşegül kendisine bir aile bulduğunu düşündüğü için çok sevinçliymiş. Kalimera, Prenses’i ve sarayı sevdiği için keyfi yerinde olsa da kendi ailesini bulamadığı için buruk hissediyormuş. Prenses yemeğini yer yemez hemen odasına dönmüş. Elinde kocaman bir pasta varmış. İki arkadaşa birlikte pasta yemeyi teklif etmiş. Tavşan Ayşegül sevinçle pastaya doğru gitmiş fakat Kalimera, Tavşan Ayşegül ve Prenses’i uyarmış. Pastanın zararlı bir şey olduğunu, onlar gibi küçük çocukların sebze yemesi gerektiğini söylemiş. Eğer yemeklerini düzgünce yerlerse ardından küçük bir dilim pasta yiyebilirlermiş. Tavşan Ayşegül’de düşününce Kalimera’ya hak vermiş. Prenses, ailesi de sürekli böyle söylediği için sinir olsa da yeni arkadaşlarını kırmak istememiş. Pastayı kenara bırakmış ve gidip kocaman bir tabak ıspanak getirmiş. Hep birlikte ıspanağı afiyetle yedikten sonra ince birer dilim pastalarını da yemişler. Normalde yemek yerine pasta yiyen Prensesin o akşam karnı hiç ağrımamış. Sanırım Kalimera ve Tavşan Ayşegül haklıymış diye geçirmiş içinden.
Tavşan Ayşegül daha fazla dayanamamış. Prenses’e “Sen bizim ailemiz misin?” diye sormuş. Kalimera, hemen söze girmiş. “Hayır! O benim aileme benzemiyor. Benim gerçek ailem değil.” Demiş. Tavşan Ayşegül “Ben ailemin neye benzediğini bilmiyorum. Ben çok küçükken ortadan kayboldular.” Demiş. Prenses ise şaşırmış. “Sizin aileniz olduğumu nereden çıkardınız?” Demiş. Tavşan Ayşegül, yolda karşılaştıkları Ayıcık Bulig’den bahsetmiş. Onları ailesine götürürken Prenses’e rastladıklarını anlatmış. Bu nedenle Prenses’in onların ailesi olacağını düşündüğünü söylemiş. Prenses’in hiçbir şeyden haberi yokmuş fakat onlara belli etmemiş. “Yeni aileniz olmamı ister misiniz?” Diye sormuş. İki arkadaş şaşırmış. “Kendi ailemizi bir seçebiliyor muyuz?” diye sormuşlar. “İkinizin de ailesi var ama şu an uzaktalar. Belki onların yerine geçemem ama sizin buradaki yeni aileniz olabilirim. Hem aile demek sevgi dolu olmak, hep birbirinin iyiliğini istemek ve birlikte mutlu olmak değil midir?” demiş. Tavşan Ayşegül çok mutlu olmuş ve evet diyerek Prenses’e sarılmış. Kalimera ise Prenses’i de çok sevdiğini fakat kendi ailesini bulması gerektiğini, onları çok özlediğini söylemiş. Prenses, Kalimera’dan ailesini tarif etmesini istemiş. Kalimera; “Benim ailem çok çirkin senin gibi güzel değil. Aynı bana benziyorlar. Bana da çirkin ördek yavrusu Kalimera derler.” Demiş. Prenses, Kalimera’nın başını okşamış. Çirkinliğin dış görünüşle ilgisi olmadığını, esas çirkinliğin kötü şeyler düşünmek ve yapmak olduğunu söylemiş. Sen çok güzel bir ördeksin demiş. Kalimera çok mutlu olmuş. “Peki ailemi bulabilir misin?” diye sormuş. Prenses Kalimera’nın ailesini arayacağına söz vermiş. Ailesini bulana kadar onlarla kalmasını istemiş. Kalimera bu teklifi seve seve kabul etmiş. Hepsi çok mutluymuş. Tavşan Ayşegül tekrar melodika çalmaya başlamış ve hep birlikte geç saatlere kadar dans etmişler. Ardından yorgun düşüp uyuyakalmışlar.
Sabah olunca Prenses’in annesi Kraliçe Dika, Prenses’i uyandırmaları için odaya hizmetlileri yollamış. Prenses, hizmetliler odaya girince hemen Tavşan Ayşegül ve Kalimera’yı saklamış. Prenses, kahvaltıya inerken hizmetlilere odasını toplamasını istediklerini söylemiş. Tavşan Ayşegül ve Kalimera’yı bulmalarından korkuyormuş. Prensesle birlikte hizmetliler de odadan çıkmış ve iki arkadaş odada uyumaya devam etmiş. Prenses kahvaltısını yaptıktan sonra ona ders vermek için saraya gelen öğretmenleriyle birlikte çalışmaya başlamış. Kalimera ve Ayşegül, öğlene doğru uyanmış. Bir gün önce yaşadıklarını rüya sanmışlar fakat çevrelerine bakınca rüya olmadığını, gerçekten prensesin odasında olduklarını anlamışlar. İçlerini bir huzur kaplamış. Ardından acıktıklarını fark etmişler. Bir süre prensesi bekledikten sonra açlığa dayanamayıp odadan çıkmışlar. Zor da olsa mutfağın yolunu bulmuşlar. Tavşan Ayşegül’ün gözü mutfak tezgahındaki havuca takılmış. Hemen havucu alıp yemeye başlamış. Kalimera ise tezgahtaki diğer yiyeceklerden tırtıklamaya başlamış. Karınları doyunca keyifleri yerine gelmiş. Tavşan Ayşegül tekrar melodika çalmaya, Kalimera ise dans etmeye başlamış. Bir süre sonra melodikanın sesini duyan biri şarkı söylemeye başlamış. Şarkı söyleyen kişinin çok güzel bir sesi varmış. İki arkadaş, şarkı söyleyen kişinin Prenses olduğunu düşünmüşler. Prensesin geri döndüğünü sanıp sevinmişler fakat şarkı söyleyen kişi Prenses’in annesi Kraliçe Dika’ymış. Müziğin büyüsüne kendini kaptıran Prenses Dika, Tavşan Ayşegül ve Kalimera’yı görmeden şarkı söylemeye devam ediyormuş. Tavşan Ayşegül’de Kraliçe Dika’nın onları fark etmesinden korktuğu için müziği durduramıyormuş. Tavşan Ayşegül, çok yorulmuş ve melodika çalmayı bırakmak zorunda kalmış. Müzik durduğu anda şarkı söylemeyi bırakan Kraliçe Dika, Tavşan Ayşegül ve Kalimera’yı fark etmiş. Üçü birbirine şaşkınlıkla bakmaya başlamışlar. Tam o sırada dersleri biten Prenses içeri girmiş. Annesine onları sarayın bahçesinde bulduğunu ve çok sevimli oldukları için saraya getirdiğini söylemiş. Kraliçe Dika çok sinirlenmiş. Tavşan Ayşegül ve Kalimera’nın sarayı kirleteceğini söylemiş. İkisini de ensesinden yakalayıp kapının önüne atmış. Tavşan Ayşegül ve Kalimera’nın konuşmasını sadece Prenses duyduğu için Kraliçe Dika’ya dertlerini anlatamamışlar. İki arkadaş çok üzgünlermiş. Tavşan Ayşegül yeni ailesini, Kalimera ise ailesini bulma umudunu kaybetmiş. Prenses de bu duruma çok üzülmüş. Durmadan ağlıyor, odasından çıkmıyor, derslerine girmiyor hatta yemek bile yemiyormuş. Kral Melo ile Kraliçe Dika, Prenses’in bu durumuna çok üzülmüş ve Tavşan Ayşegül ile Kalimera’yı geri getirmeye karar vermiş. Sarayın muhafızlarına melodika çalan bir tavşan ve dans eden bir ördeği bulmaları için emir vermişler. Muhafızlar, ülkenin her yerini aramaya başlamış.
Tavşan Ayşegül ve Kalimera, hayatlarında ilk defa hayal kırıklığına uğramıştı ve bu onlara çok ağır gelmiş. Bir daha bu durumu yaşamamak için bir süre hiçbir insanla konuşmamaya karar vermişler. Ormanda kendilerine küçük bir ev yapıp orada yaşamaya başlamışlar. Artık Tavşan Ayşegül melodika çalmıyor, Kalimera da dans etmiyormuş. Bir akşam ormanda sessizce otururlarken onlara doğru gelen muhafızları fark etmişler ve çok korkmuşlar. Akıllarına Kraliçe Dika’nın melodika sesinden büyülenip onları görmediği an gelmiş. Melodika çalıp dans ederlerse muhafızların onları görmeyeceğini düşünmüşler ama işler düşündükleri gibi gitmemiş. Muhafızlar özel eğitim aldıkları için hiçbir şeyden büyülenmiyorlarmış. Tavşan Ayşegül melodika çalmış, Kalimera ise dans etmiş. Muhafızlar onları böyle görünce aradıkları tavşan ve ördek olduklarını anlamışlar. Vakit kaybetmeden iki arkadaşı keselerine koyup saraya götürmüşler. Tavşan Ayşegül ve Kalimera çok korkuyorlarmış. Kese çok salladığı için deprem olduğunu sanıp birbirlerine sarılmışlar. Bir süre sonra kesenin sallanması durmuş. Gidecekleri yere geldiklerini anlamışlar. Ardından tanıdık bir ses duymuşlar. Bu Prenses’in sesiymiş. Prenses, muhafızların kendisine getirdiği keseyi açmış ve Tavşan Ayşegül ile Kalimera’yı görmüş. Yeniden kavuşmuşlar. Hepsi büyük bir sevinçle birbirine sarılmış ve bir daha hiç ayrılmayacaklarına dair söz vermişler.
O günden sonra Tavşan Ayşegül ve Kalimera, Prenses’in odasında Prenses ile birlikte yaşamaya devam etmişler. Bir an olsun ayrılmıyorlarmış. Birlikte uyuyor, birlikte uyanıyor, çok güzel yerlere gezmeye gidiyorlarmış. Yine bir gün gittikleri bir gezide melodika çalıp dans ederlerken bir sürü ördeğin onlara doğru koştuğunu görmüşler. Bunlar Kalimera’nın gerçek ailesiymiş. Kalimera, ailesini görür görmez tanımış ve o da onlara doğru koşmaya başlamış. Birbirlerine sıkıca sarılmışlar. Prenses ve Tavşan Ayşegül’de Kalimera’nın ailesini buldukları için çok sevinmişler. Prenses, Kalimera’dan ayrılmak istememiş. Kalimera’da Tavşan Ayşegül ve Prenses’e çok alışmış. Prenses, Kalimera’nın ailesine de onlarla yaşamayı teklif etmiş. Kalimera’nın ailesi bu teklifi seve seve kabul etmiş. Prenses, Kalimera ve ailesi için sarayın bahçesinde çok güzel bir ev yaptırmış. Ayşegül kendi ailesini bulamamış fakat o zaten ailesini bulmuş gibi hissediyormuş. Prenses’in onu asla yalnız bırakmayacağını biliyormuş. Çünkü aile olmak bunu gerektirirmiş. Bizi seven, bizim mutluluğumuzu isteyen, düşüncelerimizi önemseyen ve hiçbir koşulda bizi yalnız bırakmayacak kişiler bizim ailemizmiş. Bu yüzden aileler hiçbir zaman yok olmazmış. Kahramanlarımız da kocaman bir aile olarak ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşamışlar. Masal da burada bitmiş.
Uzun masal okumayı seviyorsanız Uzun Masallar kategorimizi inceleyebilirsiniz.