Keloğlan’ın Ali Cengiz Oyunları Masalı

Bir varmış, bir yokmuş. Ülkelerin birinde, Keloğlan ile ihtiyar anası beraberce mutlu mesut yaşıyorlarmış. Günlerden bir gün:

– Keloğlan, artık evlenme vaktim geldi. Annem de yaşlandı, evin işlerinde ona bir de yardımcı gerek diye düşünmüş. Padişah kızı mı alsam, yoksa Bey kızı mı? derken En iyisi gidip padişahın kızı ile evleneyim, diye düşünmüş.

Evlilik düşüncesini anasına anlatmış.

Anası:

-A kel oğlum, kelliği yetmez bir de deli oğlum!Padişah hiç senin gibi kel bir çulsuza kızını verir mi? demiş.

Keloğlan bu, hiç dinler mi? Padişahın kızını görmediği halde ona kara sevdayla tutulmuş. Aradan günler, aylar geçmiş, Keloğlan, padişah kızının sevdasından bir deri bir kemik kalmış. Anası Keloğlan’ın bu haline daha fazla dayanamamış, bu böyle olmaz diyerek sarayın yolunu tutmuş. Nihayet padişahın huzuruna çıkabilmiş.

Padişah:

-Evet, seni dinliyorum, derdin nedir, söyle bakalım! demiş.

Keloğlan’ın annesi, padişahın huzurunda ne diyeceğini şaşırmış. Saray o kadar görkemliymiş ki, Keloğlan’ı hiç layık görmüyormuş.

-Ne desem bilmem ki padişahım? demiş.

– Padişah, korkmadan, utanmadan konuş! demiş. Ne istiyorsun?

Keloğlan’ın annesi sonunda ağzındaki baklayı çıkarmaya karar vermiş. derin derin nefes alıp verdikten sonra konuşmaya başlamış;

-Kıymetli padişahım, benim bir çulsuz oğlum var. Ona Keloğlan derler. Kel olduğu yetmezmiş gibi başında akıl da yok , sizin sultan kızınıza aşık olmuş, onunla evlenmek istiyor.

Padişah tebessüm etmiş:

– Bundan mı korkuyorsun ?Bütün delikanlıların gözü sultan kızım da! Bir kızı herkes ister, ama bir kişi alır. Söyle oğluna eğer Ali Cengiz oyunlarını öğrenirse kızımı ona verebilirim. demiş.

Keloğlan’ın annesi padişahın bu tavrı karşısında çok memnun olmuş. Sevinçle yola koyulmuş, doğru Ali Cengiz’in konağına.. Sonunda Ali Cengiz`in konağını ulaşmış.

Ali Cengiz, kendisinden başka kimsenin bu oyunları bilmesini istemiyormuş. Hele ki, bu oyunlarını padişahın öğrenmesini hiç mi hiç istemiyormuş. Keloğlan’ın annesi çok ısrar etmiş Ali Cengiz’e, Ali Cengiz sonunda, Keloğlan’a kırk gün boyunca Ali Cengiz oyunlarını öğretmeye ikna olmuş. Ama Ali Cengiz oyunlarını öğreneni sonunda öldürüyormuş.

Keloğlan, sevinç ve heyecanla derslere başlamış. Bir gün Ali Cengiz’in karısı ve kızı Cankız Keloğlan’ın yanına gelmişler ve:

-Keloğlan, sen iyi ve dürüst bir insansın. Seni hepimiz çok sevdik. Kırk gün sonra Ali Cengiz sana oyunları öğretip öğretmediğini sorarsa öğrenemedim de. Yoksa ölürsün, demişler.

Günler birbirini kovalamış ve sonunda kırk günlük eğitim bitmiş. Keloğlan bütün Ali Cengiz oyunlarını öğrenmiş, ama ölmekten korktuğu için Ali Cengiz’e:

– Usta, biliyorsun ben sevdalıyım. Aklım hep padişahın kızında, o yüzden bir türlü dediklerini tam anlayamadım, oyunları öğrenemiyorum demiş.

Ali Cengiz Keloğlan’ın oyunları öğrenemediğine ikna olunca onu bırakmış.

Keloğlan, yola düşmüş sonunda padişahın huzuruna çıkmış.

Padişah; söyle bakalım Keloğlan, hangi oyunları öğrendin demiş?

– Keloğlan, hepsini öğrendim ama söylemem demiş.

Padişah; O halde, Ali Cengiz’i çağıracağım, onu oyunlarınla alt edersen sana kızımı veririm demiş.

Keloğlan bunu kabul etmiş, ve bir kuzu kılığına girmiş, Ali Cengiz’i beklemeye başlamış.

Ali Cengiz gelmiş, padişahın huzuruna,

Padişah, Ali Cengiz’e sormuş; bu kuzuyu kesebilir misin demiş?

Ali Cengiz, evet demiş. Eline bıçağı aldığı gibi, Keloğlan bir kuş olup oradan uçmuş, Ali Cengiz de karta olup peşine düşmüş..

Büyük mücadelelere düşmüşler, sonunda Keloğlan galip gelmiş.. Padişah sözünü tutarak kızını Keloğlan’a vermiş. Keloğlan padişahın kızını görünce, aslında onu sevmediğini, Cankız’ı sevdiğini anlamış.

Gidip Ali Cengiz’den Cankız’ı istemiş. Ali Cengiz de çok mutlu olmuş, kızını Keloğlan’a vermiş.

Kırk gün, kırk gece düğün yapmışlar. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine..